18 Haziran 2013 Salı

“EMEĞE SAYGI” MI? (YA DA “ÖYLE EMEĞE BÖYLE SAYGI!”)




     Sevgili dostum Kubilay Bürgân’la olan sohbetlerimiz, hep edebiyat üzerinedir. Tabiî olarak, pek çok  hususta birleştiğimiz gibi, ayrılırız da… Bâzı şâirler mevzu-bahis oldu mu, bu ayrılığımız daha da kes(k)inleşir. Kubilay, onca tartışmamızın (fikir teatimizin) netîcesinde, pek de konuyla alâkası olmayan –hadi onu kızdırayım: belki de, ‘mağlûbiyetinin’ işâretidir bu! J- bir şey söyler: “Kötü de olsa emek vermiş; saygı duymak gerekir.” Bu, bana göre, kabûl edilmesi mümkün olmayan bir bakış açısı. Hattâ, dikkate bile alınmaması gerek!.. Öyle ya; yeteneksizliğine bakmadan edebî metin yazmaya cüret eden, üstelik bunu yayımlatan birine, ne demeye “emek  vermiş” diye saygı duyacakmışım?! Bilakis, haddini bilmediği için kızarım!..



     Bu hususta, üstâd Fethi Naci’nin de benimle aynı düşündüğünü okuyunca pek sevindim… Şaşırdım mı? Hayır! Çünkü, ‘aklın yolu bir’!..

     Üstâd’ın, “Kıskanmak” kitabındaki “Edebiyatımızda Ölçüt Sorunu”* yazısından naklediyorum:


     Toplumsal yozlaşmayla birlikte edebiyatımız da öyle bir yere doğru gidiyor ki, genç şâirlerimizin, genç hikâyecilerimizin ölçüt sorununu anımsamaları, kendilerinden önceki usta şâirlerin, hikâyecilerin (ya da hikâyecinin) yazdıklarıyla kendi yazdıklarını karşılaştırmaları gerekir diye düşünüyorum; o ustaların ulaştıkları düzeylere ulaşabilecek şâirleri, hikâyecileri özlemle bekliyorum; bir yılda yirmiye yakın hikâye kitabı, altmıştan fazla şiir kitabı okuduktan sonra aradığını bulamayınca da her yıl sonunda tekrarlanan gazete soruşturmalarına ister istemez ‘Bu yıl bende iz bırakan bir eser olmadı.’ diye cevap veriyorum. ÇÜNKÜ BİR ELEŞTİRMENİN GÖREVİ, ‘SIRADAN’ OLANA (BİR EMEK ÜRÜNÜDÜR, DİYE)YARDIMC I OLMAK DEĞİLDİR; kendinden önceki şâirleri, hikâyecileri, romancıları aşmak bir yana, onların eserlerinde ulaştıkları düzeyin semtine bile ulaşamayan, yazdıkları yalnızca bir kitap nesnesi olarak vâr olan yazarlara karşı BÖYLESİ BİR TUTUM, ‘SEVGİSİZ BİR TAVIR’ DEĞİLDİR, ‘ELEŞTİREL BİR TAVIR’DIR. Çünkü sınâi ve tarımsal üretim alanında kutsal bir değer olan ‘emek gücü’, sanatsal yaratış alanında ikinci plânda kalır: Bu alanda asıl olan, ortaya konan eserdir: Toplumsal yaşamın sürebilmesi için zorunlu olan sınâi ve tarımsal üretimin toplumsal emek gücü ile, sanatın, edebiyatın bireysel-kişisel emek gücünü bir tutmaya kalkışmak, olsa olsa, sanat ve edebiyat ürünlerini serî îmâlât ürünleriyle aynı kefeye koymak olur.”  (s.66-67)


* Fethi Naci,  “Edebiyatımızda Ölçüt Sorunu” - “Kıskanmak”/Eleştiri Günlüğü 5,  Oğlak Yayıncılık, 1998)