YAKACIK MEKTUPLARI
[Bu
yazı, AKŞAM KİTAP'IN Ağustos 2012 târihli 19. Sayı'sında
yayımlanmıştır.]
“en taze rakıların
en
ıssız kuytularından
sırılsıklam tefrikalar çıkaran
mahmud
yesârî bey’i
kim
arar, kim sorar”
(Attilâ
İlhan’ın “Kim Arar, Kim Sorar” şiirinden)
Bu
yazımda, 16 Ağurtos 1945’te kaybettiğimiz yazarımız Mahmut Yesârî’den ve onun
“Yakacık Mektupları” adlı eserinden bahsetmeye çalışacağım. Bu vesileyle,
vefatının altmış yedinci yıldönümünü olan içinde bulunduğumuz 2012’nin Ağustos ayında, bu yazarımızı anmış
ve belki de hatırlatmış olacağım…
Üstad
Behçet Necatigil’in sıkça başvurduğum
kitapları, “Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü” ve “Edebiyatımızda Eserler
Sözlüğü”dür. Zikrettiğim kaynaklardan ilkine, “Edebiyatımızda İsimler
Sözlüğü”ne, “Merhum Necatigil, Mahmut
Yesârî için ne yazmış?” diye baktığımda, şunu gördüm: “İstanbul Lisesi’nde
okurken, resme olan yeteneği dolayısıyla devlet hesabına Avrupa’ya gidiyordu
ki, Birinci Dünya Savaşı çıktı. Mahmut Yesârî, Güzel Sanatlar Akademisi’ne
girdi; sonra da Avrupa’ya değil, yedek
subay olarak Çanakkale’ye gitti. Savaş bitince İstanbul’a döndü, basın hayatına
atıldı. Geçimini kalemiyle sağladı. Otuz yılı aşkın sürekli çalışması sonunda,
Yakacık Sanatoryumu’nda veremden öldü. Çamlıca’da, Çakaldağı[ndaki] âile
mezarlığına gömülü.” (Varlık Yayınları, 1985)
Hattat Yesârî Mehmed Esad’ın torunu, hattat
Yesârîzâde Mustafa İzzet’in oğlu olan Mahmut Yesârî, soyadını , sol eliyle
yazdığı için Yesâri lâkabı ile anılan hattat dedesinden alır. [Arapça bir
kelime olan “Yesar”, “sol taraf”, “sol” anlamlarına gelmektedir. (Bkz: İlhan Ayverdi, “Kubbealtı
Lûgatı/Misalli Büyük Türkçe Sözlük”, cilt 3, sayfa 3459) Ziyaret etmek
isteyenler olur diye şu notu da düşeyim: Murat Belge’nin “İstanbul Gezi
Rehberi” kitabının 202. Sayfasında (İletişim Yayınları, 2008) yazdığına göre,
hattat Yesârîzâdeler, Fatih Câmiî haziresinde medfundurlar.]
Yakacık Mektupları adlı eser; Çoban Yıldızı, Çulluk, Pervin Abla, Ak Saçlı
Genç Kız, Geceleyin Sokaklar, Bağrıyanık Ömer, Kırlangıçlar, Su Sinekleri,
Bahçemde Bir Gül Açtı, Kalbimin Suçu, Ölünün Gözleri, Tipi Dindi, Sevda
İhtikârı, Aşk Yarışı, Bir Kadın Geçti, Kanlı Sır, Yakut Yüzük, Dağ Rüzgârları
vb gibi, onlarca kitap yazmış olan Mahmut Yesârî’nin, “anı-hikâye”
diyebileceğim, temiz ve selis bir Türkçeyle yazılmış bir kitabı: Yakacık
Mektupları, Çaprazın Romanı, Bir Keçiye Bir Adam, Kahvecinin Derdi, Kür
Saatleri, Düğünsüz Köy, Ziyaret Günleri, Akşam Garipliği (“Sabahları iyi, hem
çok iyi!... Ama bu saatler yok mu? Bu saatler çok fena!” Bu hikâyeye yürek
dayanmaz!), Hasta Arkadaşım, Beklenen Dostlar, Bir Kahkahanın Suçu, Yaşamak
Kaygısı isimli on iki kısa hikâyeden; daha doğrusu, “anı-hikâyeden” oluşuyor:
Hayatını, yakalandığı verem hastalığı nedeniyle Yakacık Sanatoryumu’nda yitiren
Mahmut Yesârî’nin; çoğunlukla acı, azıcık neşeli, bazen de tarji-komik
“anı-hikâyeler”i. Tıpkı hayat gibi…
Selim
İleri, Yesârî’nin yazı sanatını “Mahmut Yesârî'nin romancılık anlayışı Hüseyin
Rahmi'den uzak izdüşümlerle, Reşat Nuri yatkınlığı ve Aka Gündüz kardeşliğiyle,
okura roman sanatını âdeta bir an önce sevdirmek arzusunda odaklandırılabilir.”
diyerek tanımlar. Ardından da ekler: “O
yıllarda böylesi romancılara 'halk romancısı' denmiş. Romanın, roman okumanın
toplum hayatına, ferdin hayatına anlam katacağına gerçekten güvenilmiş.” (Selim
İleri, “Unuttuğumuz Mahmut Yesârî, 11 Nisan 2009, Zaman) İleri, aynı yazısında,
Yesârî’nin eserleri arasında en sevdiğinin, Yakacık Mektupları olduğunu söyler:
“En sevdiğim Mahmut Yesârî kitabı ise Yakacık Mektupları'dır. 1938'de ilk
basımı yapılan, öyküler, gözlemler, izlenimler derlemesi, adından da
anlaşılabileceği gibi, o zamanki sayfiye yöresi Yakacık'ın, bu arada Yakacık
Sanatoryumu'nun topografyasını çıkarır. Yakacık, dingin, pastoral bir görünümle
anılmıştır. Yakacık Mektupları'nda, vereme yakalanmış küçük bir çocuğun
bekleyişini, yalnızlık acısını dile getiren ‘Akşam Garipliği’ öyküsü, bence,
edebiyatımızın en yalın, en dokunaklı öykülerinden biridir. Sadece ‘Akşam
Garipliği’ Mahmut Yesarî'yi yarın da okunur kılacak.”